Lojistik sektöründe yaşanan dönüşümü en iyi özetleyen cümle şu olabilir: "Artık müşteriler sadece 'ne kadar?' değil, 'ne kadar temiz?' diye soruyor." Bu değişim, sektörde çalışan herkesin günlük hayatında hissettiği bir gerçek. Lojistik sektörü, küresel karbon ayak izinin yaklaşık %14'ünden sorumlu olsa da, 2025 yılına girerken yaşanan yeşil devrim gerçekten umut verici.

Pandemi döneminde herkes evden çalışırken bile kargo paketleri kapılara gelmeye devam ediyordu. O dönemde anlaşıldı ki lojistik sadece bir hizmet değil, modern yaşamın can damarı. Ama bu can damarının sağlıklı kalması için artık yeşil olması gerekiyor. Maersk'ın son raporuna göre, freight forwarder'lar sera gazı emisyonlarını azaltmaya odaklanıyor ve bu sadece çevresel bir sorumluluk değil, ekonomik bir zorunluluk haline geldi. Müşteriler artık düşük iklim etkili çözümler talep ediyor ve bunun için ödeme yapmaya hazır.

Rakamlar da bu gerçeği doğruluyor. Küresel deniz taşımacılığı fiyatları 2019'a kıyasla %140 daha yüksek ve bu artışın önemli bir kısmı yeşil yakıt ve sürdürülebilir teknoloji yatırımlarından kaynaklanıyor. Maliyetler artıyor ama sektör uzmanları hemfikir: Bu yatırımlar uzun vadede hem çevreye hem de ekonomiye fayda sağlayacak.

Türkiye'deki gelişmeler özellikle heyecan verici. Son haftalarda Çin'den Türkiye'ye yeni anlaşmanın ilk trenlerinin yola çıkması sadece ticaret hacmi açısından değil, sürdürülebilirlik açısından da çok önemli. Demiryolu taşımacılığının karayoluna kıyasla %75 daha az karbon emisyonu üretmesi, Orta Koridor'un yeşil potansiyelini ortaya koyuyor. Bu gelişme Türkiye'yi sadece bir geçiş ülkesi değil, sürdürülebilir lojistiğin merkezi haline getirebilir.

Dijital dönüşümün çevre üzerindeki etkisi de göz ardı edilemez. Türk lojistik şirketlerinin teknoloji yatırımları sadece verimlilik artışı sağlamıyor, aynı zamanda kağıt kullanımını azaltıyor ve rota optimizasyonu ile yakıt tasarrufu sağlıyor. Dijital belge sistemlerine geçen şirketler yıllık kağıt maliyetlerinde %80'e varan tasarruf sağlıyor. Bu hem çevre hem de ekonomi için kazan-kazan durumu yaratıyor.

"Al-üret-at" ekonomi modeli artık işlemiyor. 2025'te lojistik şirketleri tersine lojistik, paylaşım ekonomisi ve yeşil yakıt dönüşümü gibi stratejileri benimsiyor. Boş konteyner optimizasyonundan ortak depolama çözümlerine, biyoyakıt kullanımından elektrikli araç filosu yatırımlarına kadar her alanda yenilik yapılıyor.

Blockchain teknolojisi de sürdürülebilirlik açısından devrim yaratıyor. Karbon ayak izi takibinden kağıtsız işlem süreçlerine, akıllı kontratlarla rota planlamasından şeffaf tedarik zincirine kadar her alanda kullanılıyor. 600 yıllık konşimento hikayesinin dijital dönüşümü, aynı zamanda yeşil dönüşümün de parçası oluyor.

Zorluklar da mevcut tabii ki. Yeşil teknoloji yatırımlarının yüksek maliyeti, mevcut altyapının dönüştürülmesi ve personel eğitimi gibi konular sektörü zorluyor. Ancak fırsatlar da en az zorluklar kadar büyük. AB Green Deal ile uyumlu şirketlere sağlanan avantajlar, sürdürülebilir şirketlere artan yatırımcı ilgisi ve müşteri sadakatindeki artış, bu yatırımları cazip kılıyor.

Türkiye'nin coğrafi konumu, yeşil lojistik açısından büyük avantaj sağlıyor. Orta Koridor'un Asya-Avrupa arasındaki en kısa rota olması, multimodal altyapının deniz, kara, hava ve demiryolu entegrasyonu sunması ve genç nüfusun yeni teknolojilere adaptasyon kabiliyeti, ülkeyi bu yarışta öne çıkarıyor.

2030'a kadar lojistik sektöründe %50 karbon emisyon azalımı, elektrikli araç oranının %30'a çıkması ve dijital belge kullanımının %90'ı aşması bekleniyor. Bu hedefler iddialı görünse de, sektörde yaşanan dönüşümün hızı bu hedeflerin gerçekleşebileceğini gösteriyor.

Yeşil lojistik artık bir trend değil, zorunluluk. 2025'te ayakta kalacak şirketler, sürdürülebilirliği iş modellerinin merkezine koyanlar olacak. Türk lojistik sektörü elimizdeki avantajları kullanarak, bu dönüşümün öncüsü olabilir. Manifestomuz net: Geleceği bugünden inşa etmek, ve bu gelecek mutlaka yeşil olacak.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski