Lojistiğin bir soundtrack'i var. Ama bu, Spotify'da rekorlar kıran bir albüm değil. Daha çok, kimsenin kapatamadığı, 7/24 çalan ve yavaş yavaş herkesi sağır eden bir endüstriyel gürültü. Evet, yanlış duymadınız. Sürdürülebilirlik konuşmalarında karbon emisyonlarına, plastik atıklara odaklanırken, odadaki en gürültülü fili, yani lojistiğin yarattığı ses kirliliğini tamamen ıskalıyoruz.

Bu durum, tıpkı bir şirketin finansal raporlarında sadece kârı gösterip, borçlarını gizlemesi gibi. Lojistik sektörü de verimlilik ve hız metriklerini parlatırken, yarattığı sesin faturasını topluma ve doğaya kesiyor. Bu yazı, o faturayı masaya yatırmak için bir manifesto. Çünkü küresel ticaretin o devasa makinesinin susturulan bir maliyeti var: Ses.

Okyanusun Derinlikleri: Balinaların 'WhatsApp'ını Hacklemek

İşin ne kadar ciddi olduğunu anlamak için okyanusun derinliklerine inelim. Orası, bizim bildiğimiz sessiz ve huzurlu dünya değil. Daha çok, bir bilim kurgu filminden fırlamış, sonu gelmeyen bir savaş alanı gibi. Ses, suda havaya göre roket gibi gider ve çok daha uzağa yayılır. Balinalar, yunuslar ve diğer deniz canlıları için ses, bizim için internet neyse o: iletişim, navigasyon, avlanma, yani hayatta kalmanın ta kendisi.

İşte tam bu noktada, küresel ticaretin devasa konteyner gemileri sahneye çıkıyor ve bu hassas ağı çökertiyor. Sektörün jargonuyla buna “antropojenik gürültü” deniyor. Yani, insan yapımı bir kakofoni. Bilimsel araştırmalar, bu durumun bir rock konserinde fısıldaşarak anlaşmaya çalışmaktan farksız olduğunu gösteriyor. Gemi pervanelerinin ve motorlarının bitmek bilmeyen uğultusu, balinaların birbirlerine gönderdiği "mesajları" adeta hackliyor, onların iletişimini maskeliyor.

Sonuç? Eş bulamayan, yavrularıyla iletişim kuramayan, avlanma rotalarını şaşıran ve kronik stres altında yaşayan canlılar. Bu gürültü, hayvanları adeta evlerinden ediyor, beslenme ve üreme alanlarını terk etmeye zorluyor. Kısacası, küresel ticaretin motoru olan gemiler, okyanusları yavaş yavaş sağırlaştıran bir silaha dönüşüyor.

Uyumayan Şehirler ve Uykusuz Mahalleler

Peki karada durum farklı mı? Maalesef hayır. O çok sevdiğimiz "ertesi gün teslimat" vaadinin karanlık bir yüzü var. Ve bu bedeli, şehirlerin çeperlerine kurulan devasa dağıtım merkezlerinin dibinde yaşayanlar ödüyor. Gece yarısı mal boşaltan bir tırın geri vites alarmı, bir mahallenin kolektif kabusu haline gelebiliyor.

İşte işin Wall Street'i andıran acımasız yüzü burada başlıyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) verileri, bu durumun sadece bir "rahatsızlık" olmadığını, adeta bir halk sağlığı krizi olduğunu gösteriyor. Sürekli gürültüye maruz kalmak:

  • Uyku kalitesini düşürüyor: Bu da uzun vadede obezite, diyabet ve kalp hastalıkları riskini artırıyor.
  • Kronik stres yaratıyor: Vücudun sürekli "savaş ya da kaç" modunda kalması, kan basıncını ve kalp krizi riskini fırlatıyor.
  • Zihinsel sağlığı bozuyor: Anksiyete ve öğrenme güçlüklerini tetikliyor.

Sorun şu ki, lojistik planlaması yapılırken bu "dışsal maliyet" neredeyse hiç hesaba katılmıyor. Verimlilik ve kârlılık, bir mahallenin huzurundan ve sağlığından daha önemli görülüyor. Peki bir topluluğun uykusunu çalan bir operasyon, ne kadar verimli olursa olsun, gerçekten sürdürülebilir sayılabilir mi?

Gürültüye 'Yeter' Diyenler: Rotterdam Modeli

Peki, oyun bitti mi? Herkes yavaş yavaş sağır mı olacak? Neyse ki, bazıları bu gürültüye "yeter" dedi. Bu işin öncüsü, adeta lojistiğin sessizlik devrimini başlatan yer ise Rotterdam Limanı.

Rotterdam, gürültüyü yönetilmesi gereken bir risk olarak görüyor ve tüm sektöre ders veriyor. Yaptıkları şey aslında çok basit ama bir o kadar da dahice:

  1. Geminin Fişini Takmak: Limana yanaşan gemilerin gürültülü dizel jeneratörlerini susturup, kıyıdan elektrik almalarını sağlıyorlar. Basit, etkili ve sessiz.
  2. Sessizliğe Prim Vermek: Daha sessiz teknolojilere sahip gemilere liman ücretlerinde indirim yapıyorlar. Tıpkı iyi bir kredi notuna daha düşük faiz vermek gibi. Bu, armatörleri inovasyona zorluyor.
  3. Akıllı Gürültü Yönetimi: En gürültülü operasyonları gece saatlerinde yerleşim yerlerinden en uzak noktalara kaydırıyorlar.

Bu sadece bir başlangıç. Elektrikli tırlar, ses yalıtımlı depolar ve akıllı şehir planlaması gibi çözümler de denkleme dahil oluyor.

Sonuç: Lojistiğin Yeni Manifestosu

Sonuç olarak, lojistik artık sadece A noktasından B noktasına mal taşımak değil. Bu, verimlilik ile yaşanabilirlik, kâr ile toplumsal maliyet arasındaki ince çizgiyle ilgili bir mesele. Wall Street'in lojistiğe el atması gibi, toplumun da lojistiğin yarattığı "gürültü bilançosuna" el atma zamanı geldi.

Manifestomuz net: Gerçek sürdürülebilirlik, sadece karbon ayak izini küçültmekle olmaz. Aynı zamanda ses ayak izini de küçültmek zorundadır.

Belki de bir sonraki küresel kriz, bir finansal balonla değil, kimsenin duymak istemediği o bitmek bilmeyen uğultunun yarattığı toplumsal ve ekolojik çöküşle tetiklenecek. Kim bilir?

Yorumlar

Daha yeni Daha eski