Online alışverişin vazgeçilmez bir parçası haline gelen "bedava iade" politikası, tüketicilere sunduğu konforun ardında devasa bir çevresel yıkımı gizliyor. Her yıl milyonlarca kıyafet, elektronik cihaz ve ev eşyası, tüketicilerden geri dönen kargo paketleriyle depolara ulaşıyor. Ancak bu ürünlerin çok az bir kısmı yeniden satış şansı bulabiliyor. Geri kalanlar ise ya yakılarak enerjiye dönüştürülüyor, ya gelişmekte olan ülkelerdeki devasa çöplüklere gönderiliyor ya da doğrudan imha ediliyor. Bu sürecin lojistik sektörüne maliyeti ise tahmin edilenden çok daha yıkıcı.

İade edilen bir ürünün yolculuğu, aslında modern tüketim çılgınlığının en acımasız yüzünü gözler önüne seriyor. Kargo kamyonlarıyla depolara taşınan ürünler, burada titizlikle incelenmesi gereken bir süreçten geçiyor. Ancak gerçekte durum hiç de öyle değil. Çoğu şirket, iade ürünlerin sadece küçük bir kısmını kontrol ediyor. Nedeni basit: Bir tişörtü kontrol etmek, yeniden paketlemek ve stoklamak ortalama 10-15 dolara mal oluyor. Oysa aynı tişörtü imha etmek sadece 2-3 dolara patlıyor. Bu acımasız matematik, şirketleri "yeniden satış" yerine "imha" seçeneğine yönlendiriyor.

Bu durumun çevresel etkileri ise içler acısı. Örneğin Şili'nin Atacama Çölü, her yıl on binlerce ton iade edilmiş giysiye ev sahipliği yapıyor. Bu çöl artık bir moda mezarlığına dönüşmüş durumda. Benzer şekilde Gana'daki Kantamanto Pazarı, Batılı markaların iade ürünleriyle dolup taşıyor. Ancak bu ürünlerin neredeyse yarısı doğrudan çöpe gidiyor ve deniz ekosistemini tehdit ediyor. Bir kot pantolonun imha edilmesi, üretiminde harcanan 7.500 litre suyun da boşa gitmesi anlamına geliyor. Bu miktar, bir insanın 7 yıllık içme suyu ihtiyacına eşdeğer.

Lojistik sektörü ise bu krizin tam göbeğinde yer alıyor. Tersine lojistik olarak adlandırılan iade süreçleri, geleneksel lojistik operasyonların 2-3 katı maliyet getiriyor. Kargo şirketleri, her yıl milyonlarca iade paketini taşımak için ekstra filolar oluşturmak zorunda kalıyor. Bu da karbon ayak izini katlanarak artırıyor. Öyle ki, iade lojistiği küresel karbon emisyonlarının %15'inden sorumlu hale gelmiş durumda.

Ancak umut verici gelişmeler de yok değil. Yeşil lojistik uygulamaları sayesinde bazı şirketler bu krize çözüm üretmeye başladı. Örneğin IKEA, artık iade edilen mobilyaları yenileyerek satıyor. Amazon ise "Amazon Renewed" programıyla iade ürünleri uygun fiyata tekrar piyasaya sürüyor. Teknoloji devleri de bu savaşa katıldı. Yapay zeka destekli sistemler, iade ürünlerin durumunu anında analiz ederek yeniden satışa uygun olanları ayırabiliyor. RFID çipleri sayesinde ürünlerin geçmişi kolayca takip edilebiliyor.

Tüketiciler olarak bizlere de büyük sorumluluk düşüyor. "Nasıl olsa iade ederim" düşüncesiyle yapılan alışverişler, bu krizin en büyük tetikleyicisi. Oysa sanal deneme araçlarını kullanarak, beden tablolarını dikkatlice inceleyerek ve satın alma kararlarımızı gözden geçirerek bu israfın önüne geçebiliriz. İkinci el pazarları desteklemek, sürdürülebilir markaları tercih etmek ve şirketlerin iade politikalarını sorgulamak atabileceğimiz en basit ama en etkili adımlar.

Sonuç olarak, online alışverişin bize sunduğu konforun bedelini doğa ödüyor. İade edilen her ürün, dünyanın bir başka köşesinde devasa bir çöp dağına dönüşüyor. Ancak lojistik sektöründeki yeşil dönüşüm ve bilinçli tüketici hareketleri sayesinde bu krizden çıkış mümkün görünüyor. Belki de artık "bedava iade" vaatlerine değil, "sürdürülebilir tüketim" ilkelerine kulak vermenin zamanı gelmiştir. Çünkü unutmamalıyız ki, gerçek anlamda "bedava" olan hiçbir şey yoktur - özellikle de çevresel maliyetler söz konusu olduğunda.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski