Okyanustaki Avın Şekli Değişti

Düşünün ki devasa bir okyanusta, asırlık kurallarla yüzen dev bir balinasınız. Gücünüzü tonajınızdan, filonuzun büyüklüğünden, limanlardaki etkinliğinizden alıyorsunuz. Yıllardır avlanma stratejiniz belli: sizden daha küçük balıkları (yani bölgesel rakipleri) yutarak daha da büyümek. Bu, lojistik sektörünün onlarca yıldır bildiği, kanıksadığı bir gerçekti. Maersk'in Hamburg Süd'ü, DSV'nin Panalpina'yı alması gibi hamleler, bu geleneksel avcılığın en görkemli örnekleriydi. Ama suyun altındaki akıntılar değişti. Artık okyanusta sadece balıklar yok. Hızlı, çevik, ışık saçan ve en önemlisi suyun kurallarını yeniden yazan teknolojik planktonlar, yani startup'lar var.

Ve şimdi o dev balinalar, yani Maersk, DSV, Kuehne+Nagel gibi endüstri devleri, artık sadece başka balıkları değil, bu parlayan teknoloji startup'larını avlıyor. Onlar artık sadece gemi, kamyon veya depo satın almıyorlar; geleceği, veriyi, hızı ve inovasyonu satın alıyorlar.

Bu bir birleşme ve satın alma (M&A) haberinden çok daha fazlası. Bu, lojistik endüstrisinin DNA'sının değiştiğinin, gücün kas gücünden beyin gücüne, fiziki varlıklardan dijital platformlara geçtiğinin en net ilanı. Bu yeni ekosistemde, "büyük balık küçük balığı yutar" atasözü hala geçerli, ancak "küçük balığın" tanımı kökten değişti. Artık en lezzetli lokmalar, yüzlerce kamyonu olan değil, o kamyonları tek bir ekrandan en verimli rotaya yönlendiren yazılımı yazanlar.

Peki, bu "startup avcılığı" furyası neden şimdi başladı? Bu devler, parlak fikirleri ve çevik ekipleri olan bu küçük teknoloji şirketlerinde ne görüyor? Daha da önemlisi, büyük, hantal bir kurumsal yapı ile küçük, esnek bir startup'ın birleşmesi, bir peri masalı mı yoksa bir kültür kabusu mu? Ve eğer siz de bu ekosistemde bir girişimciyseniz, pusulanız neyi göstermeli: Dev bir avcıya yem olmak (exit) nihai hedef mi, yoksa bu devlere karşı savaşmak hala mümkün mü?

Bu manifestoda, lojistik sektöründeki bu yeni avlanma sahasının derinliklerine dalacağız. Devlerin stratejilerini deşifre edecek, kültür çatışmalarının perde arkasına bakacak ve girişimciler için bu yeni dünyanın haritasını çıkaracağız. Kemerlerinizi bağlayın, çünkü lojistiğin geleceği, bildiğiniz rotalardan çok farklı sulara doğru yol alıyor.

Avcıların İştahı Neden Kabardı? Geleneksel Büyümenin Tıkanan Damarları

Lojistik devlerinin aniden bir teknoloji yatırımcısına dönüşmesinin ardında yatan nedenleri anlamak için, onların dünyasına bir göz atmamız gerekiyor. Yıllardır işleyen o devasa çarklar neden teklemeye başladı?

Kâr Marjlarının Acımasız Baskısı ve Metalaşma

Lojistik, özellikle de freight forwarding, doğası gereği düşük kâr marjlarıyla çalışan bir sektördür. Bir konteyneri A noktasından B noktasına taşımak, büyük ölçüde "metalaşmış" bir hizmettir. Yani, müşterinin gözünde sizin hizmetinizle rakibinizin hizmeti arasında, fiyat dışında pek bir fark yoktur. Bu durum, şirketleri sürekli olarak maliyetleri kısmaya ve operasyonel verimliliği artırmaya zorlar. Ancak bir noktadan sonra, sadece daha büyük gemiler almak veya daha fazla kamyonu filoya katmak, bu verimliliği artırmada yetersiz kalır. İşte teknoloji burada devreye giriyor:

  • Otomasyon: Depolardaki robotlardan, evrak işlerini yapan RPA (Robotik Süreç Otomasyonu) yazılımlarına kadar otomasyon, insan hatasını azaltır ve maliyetleri düşürür.
  • Optimizasyon: Yapay zeka destekli rota planlama yazılımları, yakıt tüketimini ve transit sürelerini minimize eder.
  • Görünürlük: Müşteriye anlık takip imkanı sunan platformlar, hizmetinize değer katarak sizi salt bir "taşıyıcı" olmaktan çıkarır ve bir "çözüm ortağı" konumuna yükseltir.

Bu teknolojik yeteneklere sıfırdan sahip olmak yıllar sürebilir. Onları hazır olarak sunan bir startup'ı satın almak ise adeta bir kısa yoldur.

Dijitalleşme Tsunami'si ve "Kaçırma Korkusu" (FOMO)

Teknoloji, artık bir "olsa iyi olur" değil, bir "olmazsa olmaz". Flexport gibi dijital öncelikli (digital-first) forwarder'lar, geleneksel devlerin hantal yapılarını ve manuel süreçlerini hedef alarak piyasaya girdi. Müşterilere sundukları kolay kullanımlı platformlar, şeffaf fiyatlandırma ve anlık takip imkanları, sektörde bir şok dalgası yarattı.

Bu durum, yerleşik devler arasında ciddi bir "Fear of Missing Out" (FOMO - Kaçırma Korkusu) yarattı. Ya bir sonraki "Lojistiğin Uber'i" ortaya çıkar ve onları oyun dışı bırakırsa? Bu korku, onları iki ana stratejiye itti:

  1. Kendi Teknolojini İnşa Et: Kuehne+Nagel'in SeaExplorer'ı veya DSV'nin myDSV platformu gibi kendi dijital çözümlerini geliştirmek. Bu, tam kontrol sağlar ancak yavaş ve maliyetlidir.
  2. Teknolojiyi Satın Al: Piyasada kendini kanıtlamış, yenilikçi bir çözüme sahip bir startup'ı bünyeye katmak. Bu, hızlı bir şekilde pazara giriş yapmayı ve rakiplerin önüne geçmeyi sağlar.

Çoğu dev, bu iki stratejinin bir kombinasyonunu izliyor. Kendi iç inovasyon departmanlarını kurarken, bir yandan da gözleri sürekli olarak dışarıdaki potansiyel avların üzerinde.

Müşteri Beklentilerinin Evrimi: "Amazon Etkisi" Lojistikte

Hepimiz birer tüketici olarak, e-ticaret devleri sayesinde belirli bir standarda alıştık: Siparişimi verdiğim an nerede olduğunu bilmek, tahmini varış süresini saniyesi saniyesine görmek ve bir sorun olduğunda anında destek almak istiyorum. Bu beklenti, "Amazon Etkisi" olarak adlandırılıyor ve artık sadece B2C (işletmeden tüketiciye) değil, B2B (işletmeden işletmeye) dünyasını da şekillendiriyor.

Bir şirketin üretim bandı için Çin'den parça bekleyen bir satın alma müdürü, artık "konteyneriniz yolda" gibi belirsiz cevaplarla yetinmiyor. O da tıpkı pizza siparişini takip eder gibi, milyonlarca dolarlık yükünü harita üzerinde anlık olarak takip etmek istiyor. Bu seviyede bir şeffaflık ve görünürlük sunamayan lojistik şirketleri, müşteri memnuniyetini ve sadakatini kaybetme riskiyle karşı karşıya. Bu ihtiyacı karşılayan teknoloji platformları ise startup avcılarının radarındaki en değerli hedefler haline geliyor.

Av Sahası Analizi: Kim, Kimi, Neden Satın Aldı?

Teoriyi bir kenara bırakıp sahaya inelim. Son yıllarda lojistik devlerinin yaptığı teknoloji odaklı satın almalar, onların stratejilerini ve gelecekte neye odaklanacaklarını net bir şekilde ortaya koyuyor.

Maersk: Entegre Lojistik Devi Olma Vizyonu

Danimarkalı dev Maersk, kendisini bir "konteyner taşıma şirketi" olmaktan çıkarıp, uçtan uca "entegre lojistik çözüm sağlayıcısı" olarak yeniden konumlandırma stratejisi güdüyor. Bu vizyon, okyanus taşımacılığının ötesine geçerek depolama, gümrükleme, kara taşımacılığı ve özellikle e-ticaret lojistiğini de kapsamayı gerektiriyor. Satın almaları da bu stratejiyi birebir yansıtıyor:

  • Visible SCM (2021): ABD merkezli bir e-ticaret lojistiği ve fulfillment (sipariş karşılama) şirketi. Bu hamle, Maersk'in doğrudan e-ticaret pazarına girerek, küçük ve orta ölçekli online satıcılara hizmet verme kapasitesini artırdı. Amaç, Amazon'a rakip olabilecek bir lojistik altyapısı kurmak.
  • HUUB (2021): Portekiz merkezli, moda ve lüks markalar için bulut tabanlı bir lojistik platformu sunan bir startup. Bu satın alma, Maersk'e sadece bir müşteri portföyü değil, aynı zamanda dikey bir pazarda (moda) uzmanlaşmış bir teknoloji platformu kazandırdı.
  • Pilot Freight Services (2022): Özellikle büyük ve hacimli ürünler için "son mil" (last-mile) teslimatında uzmanlaşmış bir şirket. Bu, Maersk'in entegre lojistik zincirinin en kritik halkalarından birini, yani ürünün müşterinin kapısına ulaştırılmasını güçlendirdi.
  • LF Logistics (2022): Asya-Pasifik bölgesinde güçlü bir kontrat lojistiği ve fulfillment ağına sahip. Bu dev satın alma, Maersk'in Asya pazarındaki depolama ve dağıtım yeteneklerini bir anda çağ atlattı.

Stratejik Analiz: Maersk'in hamleleri çok net: Okyanustaki hakimiyetini karaya taşımak ve özellikle kârlılığı yüksek olan e-ticaret lojistiği pastasından büyük bir dilim kapmak. Satın aldıkları şirketler, onlara sadece fiziki altyapı (depolar, kamyonlar) değil, aynı zamanda bu altyapıyı yönetecek teknoloji ve müşteri ilişkilerini de getiriyor.

DSV: Verimlilik ve Entegrasyon Odaklı Büyüme

Danimarkalı bir diğer dev olan DSV, agresif satın alma stratejisiyle tanınır. Panalpina ve Agility GIL gibi devleri yutarak büyüyen şirket, teknoloji tarafında daha çok operasyonel verimliliği ve müşteri platformlarını güçlendirmeye odaklanıyor. Onların stratejisi, satın aldıkları şirketleri hızla kendi sistemlerine entegre ederek sinerji yaratmak üzerine kurulu.

  • myDSV Platformu: DSV, dışarıdan startup avlamak kadar, kendi iç dijital platformu olan myDSV'ye de büyük yatırım yapıyor. Bu platform, müşterilere anlık fiyat teklifi, rezervasyon, takip ve raporlama gibi hizmetleri tek bir noktadan sunuyor.
  • Odak Noktası: DSV'nin teknoloji yatırımları ve potansiyel satın alma hedefleri genellikle şu alanlarda yoğunlaşıyor:
    • Süreç Otomasyonu: Gümrükleme, faturalama gibi manuel ve tekrara dayalı işleri otomatize edecek yazılımlar.
    • Veri Analitiği: Müşteri verilerini ve operasyonel verileri analiz ederek daha akıllı kararlar almayı sağlayan platformlar.
    • Entegrasyon Yetenekleri: Farklı sistemlerin (müşteri ERP'leri, taşıyıcı sistemleri vb.) birbiriyle sorunsuz konuşmasını sağlayan API teknolojileri.

Stratejik Analiz: DSV için teknoloji, bir amaçtan çok, büyüme stratejisini destekleyen bir araç. Amaçları, satın almalarla büyüyen devasa operasyonel ağı mümkün olan en verimli şekilde yönetmek ve müşteriye pürüzsüz bir dijital deneyim sunmak. Onlar için iyi bir av, mevcut sistemlerine kolayca entegre olabilen ve anında verimlilik artışı sağlayan bir teknolojidir.

Kuehne+Nagel: Dijital Platformlar ve Veri Liderliği

İsviçre merkezli Kuehne+Nagel (K+N), dijitalleşmeyi uzun süredir stratejisinin merkezine koymuş bir oyuncu. Onlar, sektörün en büyük veri havuzlarından birine sahip olmanın avantajını kullanarak, bu veriyi paraya çevirecek platformlar geliştirmeye ve satın almaya odaklanıyor.

  • SeaExplorer: K+N'in en bilinen dijital ürünü. Farklı taşıyıcıların servislerini, rotalarını, transit sürelerini ve karbon emisyonlarını karşılaştıran, adeta lojistiğin "Skyscanner"ı olarak tanımlanabilecek bir platform. Bu, onlara sadece operasyonel bir avantaj değil, aynı zamanda bir endüstri standardı belirleme gücü de veriyor.
  • Saloodo!: K+N tarafından kurulan ancak bağımsız bir startup gibi yönetilen bir dijital navlun platformu. Yük verenlerle taşıyıcıları bir araya getirerek, özellikle kara taşımacılığında verimliliği artırmayı hedefliyor. Bu, K+N'in kendi ana iş modelini "disrupt" etme potansiyeli olan bir alana yatırım yaparak, geleceği kontrol etme çabasının bir örneği.
  • Apex Logistics International (2021): Bu satın alma, geleneksel bir forwarder alımı gibi görünse de, Apex'in özellikle Trans-Pasifik ticaret hattındaki teknoloji altyapısı ve dijital yetenekleri, K+N için en az müşteri portföyü kadar değerliydi.

Stratejik Analiz: K+N, geleceğin lojistiğinin platformlar ve veri üzerinden şekilleneceğine inanıyor. Stratejileri, sadece kendi operasyonlarını dijitalleştirmek değil, aynı zamanda tüm sektörün kullanabileceği dijital araçlar ve platformlar yaratarak veya satın alarak bir ekosistem lideri olmak. Onlar için ideal bir av, veri üreten, veriyi anlamlandıran ve bu veri üzerinden yeni hizmetler sunabilen bir teknoloji şirketidir.

Devler ve Cüceler: Kültür Çatışması Kaçınılmaz mı?

Bir startup'ı satın almak, denklemin sadece ilk ve belki de en kolay kısmı. Asıl zorluk, o startup'ı devasa bir kurumsal yapı içinde yaşatabilmek, hatta büyütebilmek. Bu, genellikle iki farklı evrenden gelen türlerin aynı akvaryuma konulmasına benzer: Biri hızlı, çevik, oksijeni bol sularda yüzmeye alışkın bir köpekbalığı; diğeri ise derin, yavaş akıntılı, belirli kurallarla hareket eden bir balina.

Hız ve Hiyerarşi: Sürat Teknesi Petrol Tankerine Karşı

Bu çatışmanın en temelinde "hız" kavramı yatar.

  • Startup Dünyası: Fikirler sabah toplantısında tartışılır, öğlen kodlanır, akşam test edilir. "Move fast and break things" (Hızlı hareket et ve bir şeyleri kır) felsefesi hakimdir. Hata yapmak, öğrenme sürecinin bir parçasıdır. Kararlar, genellikle küçük ve yetkilendirilmiş ekipler tarafından anında alınır.
  • Kurumsal Dünya: Bir fikrin hayata geçmesi için onlarca departmandan (hukuk, finans, uyum, IT güvenliği vb.) onay alınması gerekir. Bütçe döngüleri yıllıktır. Riskten kaçınma, en temel prensiptir. Hiyerarşi katıdır ve kararlar genellikle en tepede alınır.

Bir startup çalışanı, bir sunum hazırlamak için 3 farklı yöneticiden onay alması gerektiğini öğrendiğinde veya geliştirdiği yazılımın güvenlik onayı için 6 ay beklemesi gerektiğini gördüğünde, motivasyonunu ve yaratıcılığını hızla kaybedebilir. Bu, "kurumsal bağışıklık sisteminin" yabancı bir organizmayı (startup'ı) reddetmesi gibidir.

Risk Algısı ve İnovasyonun Ruhu

Startup'lar, doğaları gereği risk alırlar. Bütün varlıkları, denenmemiş bir iş modelinin veya teknolojinin başarılı olacağı varsayımına dayanır. Başarısızlık, bir son değil, bir sonraki deneme (pivot) için bir veridir.

Büyük lojistik şirketleri ise tam tersi bir zihniyete sahiptir. Milyarlarca dolarlık operasyonları, öngörülebilirlik ve tutarlılık üzerine kuruludur. Onlar için başarısızlık, milyonlarca dolarlık kayıp, müşteri memnuniyetsizliği ve marka itibarının zedelenmesi anlamına gelir.

Bu iki farklı risk algısı birleştiğinde ne olur? Genellikle, kurumsal yapının riskten kaçınma kültürü, startup'ın inovasyon ruhunu ezer. Startup ekibinin "Acaba şöyle bir çılgınlık yapsak?" diye başlayan cümleleri, "Bunun bütçesi onaylandı mı?", "Hukuk departmanı ne der?", "Geçmişte benzer bir proje başarısız olmuştu" duvarlarına çarparak eriyip gider.

Entegrasyonun 50 Tonu: Başarı ve Başarısızlık Hikayeleri

Başarılı bir entegrasyon, sadece teknolojik sistemleri (API'lar, veritabanları vb.) birleştirmek değildir. Asıl mesele, insanları ve süreçleri birleştirmektir.

  • Başarısız Senaryo ("Yamyamlık"): Dev şirket, startup'ı tamamen yutar. Kendi hantal süreçlerini, kendi IT altyapısını, kendi yönetim kadrosunu dayatır. Startup'ın kurucuları ve kilit yetenekleri, özerkliklerini ve yaratıcı ortamlarını kaybettikleri için ilk fırsatta şirketi terk ederler. Geriye, başlangıçta milyonlarca dolar ödenen teknolojinin içi boşaltılmış bir iskeleti ve hayal kırıklığına uğramış bir ekip kalır.
  • Başarılı Senaryo ("Akvaryum Modeli"): Dev şirket, startup'ın kendi kültürünü, kendi süreçlerini ve kendi yönetimini korumasına izin verir. Onu, kurumun geri kalanından izole, ancak kaynaklarla beslenen bir "akvaryum" içinde tutar. Startup, devin finansal gücünden, müşteri ağından ve global erişiminden faydalanırken, kendi çevikliğini ve inovasyon yeteneğini korur. K+N'in Saloodo!'yu ayrı bir marka ve yapı olarak yönetmesi, bu modele güzel bir örnektir.

Entegrasyonun başarısı, satın alan şirketin ne kadar mütevazı ve öğrenmeye açık olduğuna bağlıdır. "Biz bu işi 100 yıldır yapıyoruz, en iyisini biz biliriz" kibri yerine, "Bu gençler bizden farklı ne biliyor ve biz onlardan ne öğrenebiliriz?" merakı, başarılı bir birleşmenin anahtarıdır.

Girişimci Pusulası: Satılmak mı, Savaşmak mı?

Tüm bu tablo, lojistik sektöründe bir teknoloji startup'ı kuran veya kurmayı düşünen bir girişimci için ne anlama geliyor? Okyanustaki bu dev avcılar, sizin için bir tehdit mi, yoksa hayatınızın fırsatı mı?

"Exit" Stratejisi: Altın Bilet mi, Ruhunu Satmak mı?

Birçok startup için "exit", yani şirketini daha büyük bir oyuncuya satmak, yolun başından beri hedeflenen nihai başarıdır. Bunun cazip nedenleri var:

  • Finansal Getiri: Kurucular ve ilk yatırımcılar için hayatlarını değiştirecek bir finansal kazanç sağlar.
  • Ölçeklenme: Fikrinizin veya ürününüzün, dev bir şirketin global ağı ve milyonlarca müşterisiyle buluşması, hayal bile edemeyeceğiniz bir etki yaratma potansiyeli sunar.
  • Kaynaklara Erişim: Nakit sıkıntısı, satış ekibi kurma zorluğu gibi bir startup'ın günlük baş ağrıları ortadan kalkar. Arkanızda devasa bir finansal ve operasyonel güç olur.

Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var:

  • Kontrol Kaybı: Artık kendi geminizin kaptanı değilsiniz. Stratejik kararlar, vizyonunuzla uyuşmayan kurumsal önceliklere göre alınabilir.
  • Kültürel Uyumsuzluk: Yukarıda bahsettiğimiz kültür çatışmasının tam ortasında kalırsınız. Ekibinizin motivasyonunu ve o özel "startup ruhunu" canlı tutmakta zorlanabilirsiniz.
  • Bebeğinizin "Öldürülmesi": En kötü senaryoda, satın alan şirket sadece sizin teknolojinize veya müşteri portföyünüze ilgi duyuyor olabilir. Satın almanın ardından, sizin ürününüzü yavaş yavaş sonlandırıp, teknolojisini kendi mevcut sistemlerine entegre edebilirler.

Bir "exit" düşünüyorsanız, sadece fiyata değil, sizi satın almak isteyen şirketin kültürüne, vizyonuna ve entegrasyon planına da çok dikkat etmelisiniz. Sizinle aynı geleceği mi hayal ediyorlar, yoksa sizi sadece kendi geleceklerine giden yolda bir basamak olarak mı görüyorlar?

Bağımsızlık Manifestosu: Devlere Karşı Nasıl Rekabet Edilir?

Peki ya satılmak istemiyorsanız? Devasa balinalarla dolu bir okyanusta bağımsız bir yunus olarak hayatta kalmak ve hatta başarılı olmak mümkün mü? Kesinlikle evet. İşte bağımsızlık manifestonuzun temel ilkeleri:

  1. Niş Uzmanlık: Her şeyi yapmaya çalışmayın. Devlerin hantal yapılarının hizmet vermekte zorlandığı çok spesifik bir soruna veya dikey bir pazara (örneğin, tehlikeli madde lojistiği, ilaç taşımacılığı, sanat eseri lojistiği vb.) odaklanın. O nişin en iyisi olun.
  2. Hız ve Çeviklik: En büyük silahınız hızınızdır. Müşteri geri bildirimlerine anında yanıt verin, ürününüzü sürekli geliştirin, pazar değişikliklerine devlerden çok daha hızlı adapte olun. Onların bir komite toplantısı yaptığı sürede, siz yeni bir özellik yayınlamış olun.
  3. Üstün Müşteri Deneyimi: Dev bir şirkette, müşteriler genellikle bir "hesap numarasıdır". Siz ise her müşterinize ismen hitap edebilir, onların sorunlarını bizzat dinleyebilir ve onlara özel çözümler üretebilirsiniz. Bu kişisel dokunuş, paha biçilmez bir rekabet avantajıdır.
  4. Teknoloji ve Kullanıcı Deneyimi (UX): Teknolojiniz, devlerin karmaşık ve eski sistemlerinden çok daha basit, daha sezgisel ve daha keyifli bir kullanıcı deneyimi sunmalıdır. Müşterileriniz platformunuzu kullanmayı "sevmelidir".

Unutmayın, Davut Golyat'ı kaba kuvvetle değil, akıl, hız ve doğru silahı kullanarak yendi. Sizin sapanınız, niş uzmanlığınız ve çevikliğinizdir.

Sonuç: Av mı, Avcı mı Olacaksınız?

Lojistik sektöründeki "startup avcılığı", geçici bir trend değil, endüstrinin geleceğini şekillendiren kalıcı bir dönüşümdür. Devler, hayatta kalmak ve büyümek için inovasyonu dışarıdan satın almak zorunda olduklarını anladılar. Bu durum, hem yerleşik oyuncular hem de yeni girişimciler için oyunun kurallarını yeniden yazıyor.

Bu yeni ekosistem, acımasız olduğu kadar fırsatlarla da dolu. Geleneksel bir lojistik şirketiyseniz, soru şu: Sadece mevcut operasyonlarınızı yönetmeye devam edip bir gün bir teknoloji startup'ı tarafından "disrupt" edilmeyi mi bekleyeceksiniz, yoksa siz de bir "avcı" olup kendi geleceğinizi satın alacak mısınız? Bu, sadece bir teknoloji yatırımı kararı değil, bir hayatta kalma stratejisidir.

Eğer bir girişimciyseniz, okyanus hiç bu kadar heyecan verici olmamıştı. Devlerin radarı sürekli üzerinizde olabilir. Bu, hem bir baskı hem de bir fırsat. İster bir gün onlardan birine satılarak hayallerinizi gerçekleştirin, ister bağımsız kalarak kendi imparatorluğunuzu kurun; artık biliyorsunuz ki, yazdığınız bir kod satırı, okyanustaki en büyük geminin rotasını bile değiştirebilir.

Peki siz, bu yeni ekosistemde hangi rolde olacaksınız? Av mı, avcı mı, yoksa oyunun kurallarını yeniden yazan mı? Karar sizin.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski