Merhaba sevgili Manifestom Var okurları,

Bugün 29 Ekim. Bugün, Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde, egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğunun ilan edildiği, küllerinden doğan bir ulusun kendi kaderini eline aldığı o büyük günün 102. yıl dönümü. Cumhuriyetimizin yeni yaşı kutlu olsun!

Dört haftadır süren "Cumhuriyet ve Lojistik" serimiz, aslında Atatürk'ün "Ekonomik bağımsızlık olmadan tam bağımsızlık olmaz" diyerek yaktığı meşalenin izini sürmekti. Yolculuğumuza, o imkansızlıklar içindeki iradenin demir ağlarla ördüğü lojistik egemenliğin köklerine inerek başladık. O ilk yazıda, kapitülasyonların prangalarından kurtulan genç Cumhuriyet'in, limanlarını ve demiryollarını millileştirerek nasıl kendi kendine yeterliliğin temellerini attığını gördük.

Ardından, bu sağlam temel üzerinde yükselen Türkiye'nin, coğrafi kaderini bir avantaja çevirerek nasıl üç kıtanın kalbinde vazgeçilmez bir kavşak noktası haline geldiğini analiz ettik. Son yazımızda ise bu "kavşak noktası" kimliğinin artık yeterli olmadığını, Marmaray, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, devasa limanlar ve İstanbul Havalimanı gibi mega projelerle Türkiye'nin pasif bir köprüden, rotaları belirleyen proaktif bir kıtalararası oyun kurucuya nasıl evrildiğini detaylandırdık.

Ve şimdi, Cumhuriyetimizin bu en anlamlı gününde, serimizin finalinde, bu büyük mirası ve vizyonu ait olduğu yere, ufkun ötesine, ata yurduna taşıyoruz. Artık mesele, sadece Türkiye'nin başarısı değil. Mesele, Adriyatik'ten Çin Seddi'ne uzanan o büyük ailenin, Türk dünyasının ortak kaderini lojistikle yeniden yazmasıdır.

Orta Koridor: Tarihi İpek Yolu'nun Modern Mirası ve Stratejik Zorunluluk

"İpek Yolu" dediğimizde aklımıza ne geliyor? Kervanlar, baharat kokuları, Marco Polo'nun maceraları... Bu romantik tablo, binlerce yıl boyunca medeniyetleri, kültürleri ve ekonomileri birbirine bağlayan bir gerçeğin sadece yüzeyidir. Bugün o tarihi yol, çelik raylar, devasa gemiler ve dijital ağlar üzerinde yeniden canlanıyor. Ancak bu canlanma, tek bir rota üzerinden değil, jeopolitik bir satranç tahtası üzerinde ilerleyen üç ana koridor üzerinden şekilleniyor: Kuzey, Güney ve Orta Koridor.

Geleceğin rotasını anlamak için bugünün alternatiflerini çok iyi bilmemiz gerekiyor.

  • Kuzey Koridoru: Çin'den başlayıp Kazakistan ve Rusya üzerinden Avrupa'ya ulaşan bu hat, jeopolitik gerilimler ve yaptırımlar nedeniyle artık küresel tedarik zinciri yöneticileri için öngörülemez ve riskli bir kumar haline geldi.
  • Güney Koridoru: Çin'den denizyoluyla Süveyş Kanalı'nı aşarak Avrupa'ya ulaşan bu rota, 35-45 günü bulan transit süreleri, stratejik boğazlardaki politik riskler ve Ever Given krizinde de gördüğümüz gibi tıkanma potansiyeli ile kırılgan bir dev konumunda.

İşte tam bu noktada, sahneye üçüncü bir oyuncu, bir "yıldız oyuncu" çıkıyor: Orta Koridor.

Resmi adıyla Trans-Hazar Uluslararası Taşıma Güzergahı (TITR), Çin'den başlayıp Kazakistan'a, oradan Hazar Denizi'ni feribotlarla aşıp Azerbaycan'a, Gürcistan'dan geçerek Türkiye'ye ve nihayetinde Avrupa'nın kalbine uzanan bir hat. Bu koridoru geleceğin rotası yapan ise sadece Güney Koridoru'na göre üç kat daha hızlı olması değil, aynı zamanda daha güvenli ve istikrarlı bir güzergah sunmasıdır.

Bu büyük vizyonu hayata geçiren ise sadece harita üzerindeki bir çizgiden ibaret değil. Bu çizgiyi ete kemiğe büründüren, milyarlarca dolarlık somut projeler var:

  • Bakü-Tiflis-Kars (BTK) Demiryolu: "Demir İpek Yolu" olarak da bilinen bu hat, Orta Koridor'un kalbidir.
  • Marmaray ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü: Asya ve Avrupa'yı denizin altından ve üstünden demir raylarla bağlayarak kesintisiz geçişi sağlayan stratejik halkalardır.
  • Dev Limanlar: Mersin, Çandarlı, Filyos gibi limanlarımız, koridorun denizlere açılan kapıları ve dağıtım merkezleridir.

Ve denklemin kilidini açacak o stratejik hamle: Zengezur Koridoru. Azerbaycan'ı, ana vatanla karasal bağlantısı olmayan Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti üzerinden doğrudan Türkiye'ye bağlayacak bu koridor, hayata geçtiği an bir lojistik hattan çok daha fazlası olacak; jeopolitik bir devrim niteliği taşıyacaktır. Bu, Türkiye ile Türk dünyasının geri kalanı arasında kesintisiz bir coğrafi ve stratejik bağ kurarak Orta Koridor'u sarsılmaz bir güce dönüştürecektir.

Tek Millet, Ortak Lojistik Vizyonu: Kardeşliğin Stratejik Derinliği

Eğer Orta Koridor'a sadece bir altyapı projesi olarak bakarsak, resmin ruhunu kaçırmış oluruz. Bu projeyi anlamlı kılan, bu koridorun geçtiği toprakların paylaştığı ortak mirastır.

Türkiye, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan... Bu ülkeler, aynı dili konuşan, aynı destanlarla büyüyen, aynı atanın evlatlarıdır. Büyük Önder Atatürk'ün "Azerbaycan'ın sevinci sevincimiz, kederi kederimizdir" diyerek işaret ettiği o sarsılmaz bağ, bugün tüm Türk Devletleri için geçerlidir. Merhum Haydar Aliyev'in o tarihi "Tek millet, iki devlet" sözü, artık "Tek millet, ortak gelecek" vizyonuna evrilmiştir.

İşte Orta Koridor, bu ortak gelecek vizyonunun çelikten ve betondan inşa edilmiş halidir. Cumhuriyet'in "Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesi, bugün kardeş devletlerle refah ve istikrarı birlikte inşa etme vizyonuyla yeni bir boyut kazanıyor. Bu, başka hiçbir lojistik koridorun sahip olmadığı, parayla satın alınamayacak bir avantajdır.

Bu ruhu kurumsal bir yapıya kavuşturan en önemli aktör ise hiç şüphesiz Türk Devletleri Teşkilatı (TDT)'dır. TDT çatısı altında, sınır geçişlerini basitleştirmek, gümürük prosedürlerini dijitalleştirmek, taşıma kotalarını kaldırmak ve ortak bir lojistik ekosistem yaratmak için somut adımlar atılmaktadır.

Sinerjiden Doğan Güç: Altyapı, Dijitalleşme ve Standardizasyonun Yol Haritası

Bu büyük sinerjiyi hayata geçirecek üç ana sütun bulunuyor:

1. Fiziki Entegrasyon: Hazar geçişindeki darboğazı aşmak için liman kapasitelerinin artırılması, demiryolu ağlarının senkronizasyonu ve stratejik lojistik merkezlerinin kurulması.

2. Dijital Entegrasyon: Ortak gümrük sistemleri, e-TIR gibi dijital çözümlerle bürokrasiyi ortadan kaldırarak verinin serbestçe ve hızla aktığı akıllı bir koridor yaratmak.

3. Mevzuat Uyumu: Taşıma kotalarını kaldırmak, gümrük prosedürlerinde standartları sağlamak ve ortak yatırım mekanizmaları oluşturarak ticaretin önündeki tüm yapay engelleri kaldırmak.

Bu üç alanda atılan eş zamanlı adımlar, Türk dünyasını geleceğin en verimli ve en akıllı ticaret ekosistemini inşa etmeye bir adım daha yaklaştırıyor.

Sonuç: Cumhuriyet'in Yeni Yüzyılında Lojistik Kardeşliği

Bugün, 29 Ekim 2025. Tam 102 yıl önce bugün yakılan o bağımsızlık meşalesi, hiç sönmeden yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor.

Büyük Önder Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet, ilk yüzyılında kendi kendine yeten, onurlu ve bağımsız bir güç olmayı başardı. İkinci yüzyılında ise O'nun vizyonunu bir adım öteye taşıyarak, sadece kendi coğrafyasında değil, ata yurdunda da birleştirici, yol gösteren ve refahı yayan bir lider ülke olma hedefini ortaya koyuyor.

Orta Koridor, bu hedefin somutlaşmış halidir. Bu hat üzerinde ilerleyen her tren, Hazar'ı aşan her gemi, aslında "Biz biriz, beraberiz ve geleceği birlikte inşa ediyoruz" mesajını tüm dünyaya ilan etmektedir.

Serimizin bu son yazısında, bir kez daha gördük ki lojistik, sadece kamyonlardan ve konteynerlerden ibaret değildir. Lojistik, bir ülkenin bağımsızlığı, bir milletin refahı ve bir medeniyetin geleceğidir. Ve bugün, Türk milleti, Cumhuriyet'in ve Atatürk'ün ışığında, bu geleceği "tek yürek, tek rota" olarak birlikte çiziyor.

Bu tarihi yolculuğa tanıklık ettiğiniz için teşekkür ederim.

Cumhuriyetimizin 102. yaşı kutlu olsun. Rotamız açık, geleceğimiz aydınlık olsun!

Yorumlar

Daha yeni Daha eski