Düşünün ki, dünya haritasını önünüze açtınız. Gözünüzü kapatıp parmağınızı rastgele bir yere koyduğunuzda, büyük ihtimalle ya okyanusa ya da Asya'nın devasa topraklarına denk gelirsiniz. Peki ya lojistik ve yatırım haritasını açtığınızda? Son yirmi yıldır o parmak, mıknatıs gibi tek bir yere çekiliyordu: Çin. "Dünyanın fabrikası" unvanını sonuna kadar hak eden, tedarik zincirlerinin başlangıç ve bitiş noktası olan bu dev, küresel ticareti tek başına şekillendirdi. Ama artık rüzgarlar yön değiştiriyor. Lojistik devlerinin pusulaları, haritanın biraz daha soluna, insanlığın beşiği olan topraklara, yani Afrika'ya dönmeye başladı.

Bugünlerde lojistik ve finans çevrelerinde fısıltıyla başlayan bir soru, artık yüksek sesle tartışılıyor: Afrika, bir sonraki 'Çin' olabilir mi?

Bu soru, basit bir evet ya da hayır ile geçiştirilemeyecek kadar katmanlı. Bir yanda 1.3 milyar insan, 3.4 trilyon dolarlık birleşik gayri safi yurt içi hasıla ve dünyanın en genç nüfusu gibi baş döndürücü rakamlar var. Diğer yanda ise tek bir konteynerin kıta içinde seyahatini bir kabusa çevirebilen altyapı eksiklikleri, bürokratik engeller ve siyasi belirsizlikler...

Bu yazıda, bir lojistik stratejisti gözüyle bu devasa potansiyeli ve önündeki engelleri masaya yatıracağız. Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi (AfCFTA) gibi oyun değiştirici anlaşmaların ne anlama geldiğini, DP World ve Maersk gibi küresel devlerin neden milyarlarca doları bu "riskli" pazara akıttığını ve en önemlisi, bu yeni denklemde Türkiye'nin nerede durduğunu analiz edeceğiz. Kemerlerinizi bağlayın, çünkü lojistiğin son ve en büyük kalesine, Afrika'ya doğru uzun bir yolculuğa çıkıyoruz.

Altın Bilet: AfCFTA Anlaşması Neden Bir Devrim Niteliğinde?

Afrika'dan bahsederken yapılan en büyük hata, onu tek bir ülke gibi düşünmektir. Oysa Afrika, 54 farklı ülke, yüzlerce farklı dil, binlerce farklı kültür ve bir o kadar da farklı gümrük mevzuatı demek. Şimdiye kadar, bu parçalanmış yapı, kıta içi ticaretin önündeki en büyük duvardı. Gana'da üretilen bir malın komşu ülke Togo'ya satılması, çoğu zaman Gana'dan Fransa'ya mal göndermekten daha maliyetli ve karmaşıktı.

İşte Afrika Kıtasal Serbest Ticaret Bölgesi (AfCFTA) tam olarak bu duvarı yıkmak için tasarlandı. 1 Ocak 2021'de fiilen hayata geçen bu anlaşma, tarihin gördüğü en büyük serbest ticaret bölgelerinden birini yaratma hedefini taşıyor.

Peki, bu ne anlama geliyor? En basit haliyle:

  • Tek Pazar: 54 ülkeyi, Avrupa Birliği gibi devasa bir tek pazar haline getirmek.
  • Gümrüklerin Kalkması: Üye ülkeler arasındaki ticarette gümrük vergilerini %90 oranında sıfırlamak.
  • Serbest Dolaşım: Malların, hizmetlerin ve nihayetinde insanların sınırlar arasında daha kolay hareket etmesini sağlamak.

Rakamlarla konuşacak olursak, Birleşmiş Milletler Afrika Ekonomik Komisyonu'na (UNECA) göre AfCFTA'nın tam olarak uygulanması, kıta içi ticareti 2040 yılına kadar %52 oranında artırma ve 30 milyon insanı aşırı yoksulluktan kurtarma potansiyeline sahip. Bu, sadece bir ticaret anlaşması değil; bu, Afrika'nın ekonomik kaderini yeniden yazma potansiyeli taşıyan bir manifestodur.

Ancak kağıt üzerindeki bu parlak vizyon, sahadaki gerçeklikle sınanıyor. İşte bu noktada, madalyonun iki yüzünü de görmemiz gerekiyor: devasa fırsatlar ve bir o kadar büyük zorluklar.

Fırsatlar Okyanusu: Devler Neden Afrika'ya Koşuyor?

Küresel ekonominin yavaşladığı, gelişmiş pazarların doygunluğa ulaştığı bir dönemde, Afrika adeta bir vaha gibi parlıyor. Yatırımcıları ve lojistik şirketlerini cezbeden temel nedenleri birkaç başlıkta toplayabiliriz.

1. Demografik Altın Madeni: Genç ve Büyüyen Nüfus

Dünyanın geri kalanı yaşlanırken, Afrika gençleşiyor. Kıtanın medyan yaşı sadece 19. Bu, önümüzdeki on yıllar boyunca artmaya devam edecek dinamik bir iş gücü ve devasa bir tüketici potansiyeli demek. 2050 yılına gelindiğinde, dünya nüfusunun dörtte birinin Afrikalı olacağı öngörülüyor. Bu, Çin ve Hindistan'ın toplamından daha büyük bir pazar anlamına geliyor. Üretim ve tüketim alışkanlıklarını şekillendirecek bu genç nüfus, markalar ve üreticiler için kaçırılmayacak bir fırsat sunuyor.

2. Uyuyan Dev Uyanıyor: Dokunulmamış Tüketici Pazarı

Hızla büyüyen orta sınıf, harcama alışkanlıklarını değiştiriyor. Temel ihtiyaçlardan lüks tüketime, e-ticaretten dijital hizmetlere kadar her alanda muazzam bir talep patlaması yaşanıyor. İnternet penetrasyonunun ve akıllı telefon kullanımının artmasıyla birlikte, Afrikalı tüketiciler artık küresel markalara ve ürünlere anında erişebiliyor. Bu durum, kıtayı sadece bir üretim merkezi değil, aynı zamanda dünyanın en büyük hedef pazarlarından biri haline getiriyor. Bu pazara ilk giren, marka sadakatini ilk oluşturan şirketler, geleceğin kazananları olacak.

3. Milyar Dolarlık Bahisler: Küresel Lojistik Devlerinin Yatırımları

Lafı dolandırmayalım: DP World, Maersk, CMA CGM, MSC gibi okyanusların devleri, Afrika'nın geleceğine milyarlarca dolarlık bahis oynuyor. Bu sadece birer liman yatırımı değil, kıtanın ana ticaret arterlerini kontrol etme ve gelecekteki akışı şekillendirme stratejisidir.

  • DP World'ün Stratejik Hamleleri: Dubai merkezli liman devi, kıtanın dört bir yanına adeta bir ağ örüyor. Senegal'deki Ndayane Limanı'na yaptıkları 1.1 milyar dolarlık yatırım, Batı Afrika'nın en büyük derin su limanını yaratmayı hedefliyor. Somaliland'deki Berbera Limanı'nı modernize ederek Etiyopya gibi denize kıyısı olmayan dev bir pazar için hayati bir koridor açtılar. Mısır, Angola, Mozambik... Liste uzayıp gidiyor. DP World sadece liman işletmiyor; lojistik parklar, özel ekonomik bölgeler ve iç depolama merkezleri kurarak uçtan uca bir tedarik zinciri ekosistemi inşa ediyor.
  • Maersk'in Entegre Vizyonu: Danimarkalı dev Maersk, "deniz taşımacılığından entegre lojistiğe" dönüşüm stratejisinin merkezine Afrika'yı koymuş durumda. Sadece limanlara değil, aynı zamanda depolama, gümrükleme ve kara taşımacılığı gibi alanlara da yatırım yapıyorlar. Amaçları, bir konteynerin Afrika'ya ulaştığı andan, kıtanın en ücra köşesindeki bir fabrikaya veya dükkana teslim edilene kadar tüm süreci yönetmek. Bu, onlara inanılmaz bir rekabet avantajı ve fiyatlandırma gücü sağlıyor.

Bu yatırımlar, basit birer altyapı projesi değil. Bunlar, Afrika'nın ticaret yollarının yeniden çizildiğinin ve bu yeni haritayı çizenlerin küresel devler olduğunun en net kanıtı.

Engeller Labirenti: Afrika'da Bir Konteynerin Çilesi

Madalyonun parlak yüzünü gördük. Şimdi, sahadaki acı gerçeklerle yüzleşme zamanı. AfCFTA'nın vizyonu ne kadar büyük olursa olsun, bir konteynerin kıta içindeki yolculuğu, çoğu zaman bir lojistikçinin kabusuna dönüşebilir.

1. Altyapı Uçurumu: Yollar Biter, Çile Başlar

Afrika'daki en büyük sorun, bağlantısallık. Daha doğrusu, bağlantısızlık. Kıtanın limanları modernize ediliyor olabilir, ancak o limanlardan çıkan bir malın iç bölgelere ulaşması haftalar, hatta aylar sürebiliyor.

  • Yetersiz Karayolları: Kıtanın karayolu ağının sadece dörtte biri asfaltlanmış durumda. Yağmur sezonunda birçok yol geçilmez hale geliyor. Bu durum, taşıma sürelerini öngörülemez kılıyor ve maliyetleri fırlatıyor. Düşünün ki, bir konteyneri Hamburg'dan Şanghay'a deniz yoluyla göndermek, çoğu zaman Gana'daki Tema Limanı'ndan sadece birkaç yüz kilometre içerideki Kumasi şehrine ulaştırmaktan daha hızlı ve daha ucuz.
  • Eksik Demiryolu Hatları: Sömürge döneminden kalma demiryolu hatları, genellikle limanları maden yataklarına bağlamak için inşa edilmişti. Ülkeleri birbirine bağlayan modern ve entegre bir demiryolu ağı neredeyse yok denecek kadar az. Bu da yüklerin büyük ölçüde daha yavaş ve verimsiz olan karayoluna bağımlı kalmasına neden oluyor.

2. Bürokratik Bataklık: Kırmızı Şerit ve Rüşvet

Afrika'da lojistiğin en büyük maliyeti bazen yakıt veya araç amortismanı değil, "bekleme" maliyetidir. Bir sınır kapısında günlerce bekleyen bir tır, sadece zaman değil, aynı zamanda para da kaybeder.

  • Sınır Geçişleri: Her sınır, farklı bir prosedür, farklı bir evrak işi ve ne yazık ki çoğu zaman farklı bir "gayriresmi ödeme" talebi anlamına gelir. AfCFTA bu süreci standartlaştırmayı hedeflese de, yereldeki uygulamaların değişmesi zaman alacak. Bir tır şoförünün, tek bir sevkiyat için onlarca farklı kontrol noktasından geçmesi ve her birinde farklı zorluklarla karşılaşması işten bile değil.
  • Gümrükleme Karmaşası: Dijitalleşmenin yavaş ilerlediği birçok ülkede gümrük işlemleri hala manuel olarak yapılıyor. Bu da keyfi uygulamalara, yolsuzluğa ve öngörülemeyen gecikmelere kapı aralıyor. Dünya Bankası'na göre, Sahra Altı Afrika'da bir ithalat işlemini tamamlamak için gereken süre, yüksek gelirli OECD ülkelerine göre üç kat daha fazla.

3. Siyasi İstikrarsızlık ve Güvenlik Riskleri

Lojistik, öngörülebilirlik ve istikrar üzerine kuruludur. Ancak Afrika'nın birçok bölgesi, bu iki kelimenin tam zıddını temsil ediyor. Siyasi darbeler, iç çatışmalar, terör olayları ve korsanlık faaliyetleri, tedarik zincirlerini bir anda kopma noktasına getirebilir. Bir rota planlarken sadece yolun durumunu değil, aynı zamanda o yoldaki güvenlik risklerini, siyasi gerilimleri ve olası kontrol noktalarını da hesaba katmak zorundasınız. Bu, sigorta maliyetlerini artıran ve birçok yatırımcıyı caydıran önemli bir faktördür.

Köprülerin Mimarı: Türkiye Bu Yeni Denklemde Nerede Duruyor?

Tüm bu fırsatlar ve zorluklar yumağında, Türkiye için eşsiz bir rol beliriyor. Türkiye, coğrafi konumu, güçlü sanayisi, inşaat sektöründeki tecrübesi ve Afrika ile geliştirdiği derin ilişkiler sayesinde, kıtanın lojistik geleceğinde kilit bir oyuncu olma potansiyeline sahip.

1. Stratejik Hava Köprüsü: Turkish Cargo'nun Rakipsiz Ağı

Türk Hava Yolları, Afrika'da en fazla noktaya uçan havayolu şirketi unvanını taşıyor. Bu, sadece yolcu taşımacılığı için değil, kargo taşımacılığı için de devasa bir avantaj. Turkish Cargo, kıtanın 60'tan fazla noktasına ulaşarak, yüksek değerli ürünlerin, yedek parçaların ve acil gönderilerin Afrika'ya ve Afrika'dan dünyaya ulaştırılmasında hayati bir köprü görevi görüyor. Özellikle e-ticaretin ve taze ürün (çiçek, meyve vb.) ihracatının arttığı bir dönemde, bu hava köprüsünün önemi daha da artacak.

2. İnşaat ve Altyapıdaki Ustalık

Afrika'nın en büyük ihtiyacı altyapı ise, Türkiye'nin en büyük güçlerinden biri de inşaat sektörüdür. Türk müteahhitlik firmaları, dünyanın dört bir yanında dev projelere imza atmış, zorlu coğrafyalarda çalışma tecrübesine sahip. Afrika'da limanların, havalimanlarının, yolların ve demiryollarının inşasında ve modernizasyonunda Türk firmaları doğal birer ortak olarak öne çıkıyor. Bu, sadece bir inşaat projesi değil, aynı zamanda Türkiye'nin lojistik know-how'ını ve teknolojisini de kıtaya ihraç etmesi anlamına geliyor.

3. Üretim ve Ticaret Merkezi Rolü

Türkiye, Avrupa, Asya ve Afrika'nın kesişim noktasında stratejik bir üretim ve dağıtım merkezi konumunda. AfCFTA ile birlikte gümrüklerin kalkması, Türkiye'de üretilen bir ürünün, tek bir anlaşma çerçevesinde 1.3 milyar kişilik bir pazara daha kolay ulaşmasını sağlayabilir. Türk sanayicileri için bu, inanılmaz bir potansiyel barındırıyor. Özellikle tekstil, mobilya, gıda, otomotiv yedek parça gibi sektörlerde Türkiye, kalitesi ve rekabetçi fiyatlarıyla Afrika pazarında Çin'e karşı önemli bir alternatif olabilir.

Sonuç: Yeni 'Çin' Değil, İlk 'Afrika'

Yazının başına dönelim: Afrika, bir sonraki 'Çin' olabilir mi?

Bu sorunun cevabı, hem evet hem de hayır.

Evet, çünkü pazarın büyüklüğü, demografik yapısı ve büyüme potansiyeli açısından Çin'in ilk dönemlerini andırıyor. Küresel tedarik zincirlerinin çeşitlendirilmesi arayışında, Afrika en mantıklı ve en büyük alternatif olarak öne çıkıyor.

Hayır, çünkü Afrika, Çin'in izlediği yolu birebir takip etmeyecek. Çin, merkezi bir hükümetin kontrolünde, tek bir planla hareket eden dev bir yapıydı. Afrika ise 54 farklı sesin, farklı önceliğin ve farklı hızın olduğu bir orkestra. Bu orkestrayı AfCFTA gibi bir şefin yönetmesi hedefleniyor ama her enstrümanın kendi ritmini bulması zaman alacak.

Afrika, yeni 'Çin' olmayacak; ilk ve tek 'Afrika' olacak. Kendi dinamikleriyle, kendi zorluklarını aşarak, kendi başarı hikayesini yazacak. Bu süreçte, sabırlı olanlar, yerel dinamikleri anlayanlar, sadece limanlara değil insanlara da yatırım yapanlar kazanacak.

Lojistik profesyonelleri olarak bizlere düşen görev, bu tarihi dönüşümü sadece izlemek değil, onun bir parçası olmaktır. Zorlukları birer engel olarak değil, çözülmesi gereken birer bulmaca olarak görmek; fırsatları ise sadece rakamlardan ibaret değil, 1.3 milyar insanın hayatına dokunma potansiyeli olarak değerlendirmektir.

Afrika'nın lojistik kalesi fethedilmeyi bekliyor. Bu kalenin anahtarı ise cesaret, vizyon ve stratejik sabırda saklı. Sizce bu yeni çağın kazananları kimler olacak? Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın

Yorumlar

Daha yeni Daha eski