Lojistik dünyasını bir satranç tahtası olarak hayal edin. Her hamle – bir rotanın planlanması, bir deponun konumlandırılması, bir teknolojiye yatırım yapılması – dikkatli hesaplamalar, veri analizleri ve stratejik öngörüler gerektirir. Rakipler, pazar koşulları, yakıt fiyatları, jeopolitik riskler... Hepsi bu devasa oyunun birer parçası. Yöneticiler olarak bizler, en gelişmiş Tedarik Zinciri Yönetimi (SCM) yazılımlarını kullanır, en detaylı Key Performance Indicator (KPI) panolarını inceler ve en rasyonel kararları verdiğimize inanırız. Peki, ya size bu satranç oyunundaki en tehlikeli rakibin, karşınızdaki şirket veya dalgalanan piyasalar değil, bizzat kendi beyniniz olduğunu söylesem?

Sorun her zaman sistemde, veride veya dış etkenlerde değildir. Bazen milyonlarca dolarlık kayıplara yol açan o kritik hata, en güvendiğimiz yerde, yani kendi zihnimizin işleyişinde gizlidir. Davranışsal ekonomi ve psikoloji, en rasyonel görünen sektörlerin bile nasıl insani zaaflarla, yani bilişsel yanılgılarla dolu olduğunu bize gösteriyor. Bu yanılgılar, görünmez birer kukla ustası gibi, en deneyimli yöneticilerin bile kararlarını saptırabilir, onları bariz gerçeklere karşı kör edebilir ve şirketleri geri dönülmez yollara sokabilir.

Bu yazıda, lojistik koridorlarında cirit atan en maliyetli üç zihinsel tuzağı mercek altına alacağız: harcanan paranın esiri olduğumuz Batık Maliyet Yanılgısı, sadece duymak istediklerimizi duyduğumuz Doğrulama Yanlılığı ve tek bir hedefe kilitlenip büyük resmi kaybettiğimiz Kaptan Ahab Sendromu. Kurgusal ama son derece gerçekçi senaryolarla bu yanılgıların operasyonlarınızı nasıl sabote edebileceğini görecek ve bu görünmez düşmanlara karşı kendinizi nasıl donatabileceğinizi öğreneceksiniz. Hazırsanız, zihninizin derinliklerindeki lojistik labirentine doğru bir yolculuğa çıkalım.

Gemiyi Batıran İnat: Lojistikte Batık Maliyet Yanılgısı (Sunk Cost Fallacy)

Nedir Bu Batık Maliyet Yanılgısı?

En basit tanımıyla batık maliyet yanılgısı, geçmişte yaptığımız bir yatırıma (para, zaman veya emek) gelecekteki kararlarımızı etkileme izni vermemizdir. Diğer bir deyişle, "bu kadar harcadık, artık geri dönemeyiz" düşüncesidir. Ekonomi teorisinde batık maliyetler, geri alınamayan ve gelecekteki kararları etkilememesi gereken maliyetlerdir. Ancak insan psikolojisi, bu rasyonel kuralı sık sık ihlal eder. Kötü bir filme sırf bilet parası verdik diye sonuna kadar katlanmamız, bize uymayan bir bölümde sırf "o kadar yıl okuduk" diye devam etmemiz bu yanılgının gündelik hayattaki yansımalarıdır.

Lojistik gibi sermaye yoğun bir sektörde ise bu yanılgının sonuçları, boşa giden bir sinema biletinden çok daha yıkıcıdır.

Lojistik Sahnesindeki Senaryo: "Trans-Avrasya Ekspresi" Projesi

Düşünün ki, büyük bir 3PL (Üçüncü Parti Lojistik) şirketinde strateji direktörüsünüz. İki yıl önce, büyük bir heyecanla "Trans-Avrasya Ekspresi" adını verdiğiniz iddialı bir projeyi başlattınız. Projenin amacı, Çin'den Avrupa'ya uzanan, geleneksel deniz yoluna alternatif, daha hızlı bir demir yolu kargo hattı kurmaktı. İlk fizibilite raporları umut vericiydi ve yönetim kurulundan 15 milyon dolarlık bir başlangıç bütçesi aldınız.

İlk yıl, yerel ortaklıklar kurmak, bürokratik izinleri almak ve ilk altyapı yatırımlarını yapmakla geçti. Ancak ikinci yılın başlarında sorunlar belirmeye başladı. Beklenmedik jeopolitik gerilimler, bazı kilit geçiş ülkelerinde gümrük prosedürlerini yavaşlattı. Bölgedeki daha küçük ama daha çevik bir rakip, sizinkine benzer bir rotada daha düşük maliyetli bir hizmet sunmaya başladı. Ayrıca, yeni nesil okyanus gemilerinin artan hızı ve verimliliği, demir yolunun "hız" avantajını marjinal hale getirmeye başladı.

Elinizdeki güncel veriler, projenin başlangıçtaki karlılık hedeflerinin çok uzağında kalacağını, hatta operasyonel olarak zarara yol açabileceğini gösteriyor. Proje şu ana kadar 12 milyon dolar yuttu. Yönetim kurulu toplantısında üç seçeneğiniz var:

  1. Projeyi İptal Etmek: 12 milyon doları "batık maliyet" olarak kabul edip kalan 3 milyon doları daha karlı alanlara yönlendirmek.
  2. Projeyi Dondurmak: Belirsizliklerin azalmasını beklemek, ancak bu sırada sabit maliyetlerin işlemeye devam etmesi riskini almak.
  3. Daha Fazla Yatırım Yapmak: Projeyi "kurtarmak" için ek 8 milyon dolarlık bir bütçe talep etmek ve pazarlama ile operasyonel verimliliğe odaklanarak durumu tersine çevirmeye çalışmak.

Batık maliyet yanılgısının tuzağındaki bir yönetici, büyük olasılıkla 3. seçeneğe yönelecektir. Zihnindeki ses şunları fısıldar: "12 milyon dolar harcadık. Bu kadar emeği, bu kadar parayı çöpe atamayız. Biraz daha zorlarsak, biraz daha para yatırırsak bu işi mutlaka başarırız. Geri çekilmek, başarısızlığı kabul etmektir."

Bu karar, şirketi daha da büyük bir batağa sürükler. İyi parayı, kötü paranın peşinden göndermektir. Rasyonel karar ise, geçmişte harcanan 12 milyon doların "battığını" ve geri gelmeyeceğini kabul edip, eldeki kalan kaynaklarla gelecekte en yüksek getiriyi sağlayacak kararı vermektir. Bu, projeyi iptal etmek anlamına gelse bile.

Neden Bu Tuzağa Düşüyoruz? Psikolojik Tetikleyiciler

Peki, zeki ve deneyimli yöneticiler neden bu kadar bariz bir mantık hatasına düşer? Bunun arkasında güçlü psikolojik mekanizmalar yatar:

  • Kayıptan Kaçınma (Loss Aversion): İnsanlar, kazanmanın getirdiği mutluluktan çok, kaybetmenin getirdiği acıdan etkilenirler. 12 milyon doları "kayıp" olarak yazmak, psikolojik olarak acı vericidir. Bu acıdan kaçınmak için, daha fazla risk alarak o kaybı telafi etme umuduna sarılırız.
  • Kişisel Sorumluluk ve İtibar: Özellikle projenin lideri veya savunucusuysanız, projenin iptali kişisel bir başarısızlık olarak algılanabilir. Kariyeriniz ve itibarınızla ilgili endişeler, objektif karar verme yetinizi gölgeler. "Bu projeyi başlatan bendim, batmasına izin veremem" düşüncesi ağır basar.
  • Taahhüt Tutarlılığı (Commitment Bias): Bir kere bir yola baş koyduğumuzda, o yolda devam etme eğilimimiz artar. Başlangıçtaki kararımızın doğru olduğuna kendimizi ve başkalarını ikna etmeye çalışırız. Geri dönmek, ilk kararımızın yanlış olduğunu kabul etmek anlamına gelir ki bu da bilişsel olarak rahatsız edicidir.
Batık Maliyet Tuzağından Kurtulma Stratejileri

Bu güçlü psikolojik akıntıya karşı koymak imkansız değildir. İşte organizasyonunuzda batık maliyet yanılgısıyla mücadele etmek için bazı pratik stratejiler:

  • Kararları Geleceğe Odaklayın: Bir proje değerlendirme toplantısında, şu ana kadar ne kadar harcandığını tartışmayı geçici olarak yasaklayın. Sadece şu soruyu sorun: "Eğer bu projeye bugün sıfırdan başlıyor olsaydık, elimizdeki mevcut verilerle bu yatırımı yapar mıydık?" Cevap "hayır" ise, projeyi devam ettirmek için iyi bir nedeniniz yok demektir.
  • "Şeytanın Avukatı" Rolü Yaratın: Karar alma süreçlerinize kurumsal bir "şeytanın avukatı" atayın. Bu kişinin veya ekibin görevi, projenin neden başarısız olacağını, neden durdurulması gerektiğini savunan en güçlü argümanları sunmaktır. Bu, grup düşüncesini kırar ve alternatif bakış açılarını masaya getirir.
  • Bağımsız Değerlendirme: Projenin gidişatını, projeye duygusal veya kariyer olarak bağlı olmayan, şirket dışından veya farklı bir departmandan bir ekibe değerlendirtin. Dışarıdan bir göz, durumu çok daha objektif bir şekilde görebilir.
  • Önceden Belirlenmiş "Durdurma Noktaları" (Kill Switches): Her büyük projeye başlarken, hangi koşullar altında projenin durdurulacağını veya yeniden değerlendirileceğini net bir şekilde belirleyin. Örneğin, "Eğer proje 18 ay içinde X pazar payına ulaşamazsa veya operasyonel maliyetler bütçeyi %20 aşarsa, otomatik olarak durdurma protokolü devreye girer" gibi kurallar koyun. Bu, kararı duygusallıktan arındırır ve önceden belirlenmiş rasyonel kriterlere bağlar.

Görmek İstediğimiz Gerçekler: Doğrulama Yanlılığı ve Milyon Dolarlık Kör Noktalar

Doğrulama Yanlılığı (Confirmation Bias) Nedir?

Doğrulama yanlılığı, belki de tüm bilişsel yanılgıların en sinsi ve en yaygın olanıdır. Mevcut inançlarımızı, hipotezlerimizi veya beklentilerimizi doğrulayan bilgileri arama, yorumlama ve hatırlama eğilimimizdir. Aynı zamanda, inançlarımızla çelişen bilgileri görmezden gelme, küçümseme veya onlara alternatif açıklamalar bulma eğilimini de içerir. Kısacası, beynimiz bir bilim insanı gibi objektif kanıt aramak yerine, bir avukat gibi kendi davasını kazanmaya çalışır.

Sosyal medyada sadece kendi görüşümüzü yansıtan hesapları takip etmemiz, siyasi tartışmalarda sadece kendi tarafımızın argümanlarına kulak vermemiz bu yanılgının bariz örnekleridir. Lojistik dünyasında ise bu "seçici algı", felaketle sonuçlanabilecek stratejik kararlara zemin hazırlar.

Lojistik Sahnesindeki Senaryo: "Mükemmel" Depo Lokasyonu

Bölgesel bir dağıtım şirketinin genişlemeden sorumlu başkan yardımcısı olduğunuzu varsayalım. Şirket, hızla büyüyen bir e-ticaret pazarına hizmet vermek için yeni bir mega dağıtım merkezi kurmaya karar verdi. Sizin aklınızda, çocukluğunuzun geçtiği ve son yıllarda geliştiğini duyduğunuz, şehrin doğusundaki eski sanayi bölgesi var. Bu lokasyonun harika bir fikir olduğuna içten içe inanıyorsunuz.

Artık göreviniz, bu kararı destekleyecek verileri toplamak. İşte doğrulama yanlılığı burada devreye giriyor:

  • Veri Arama: Analist ekibinizden bölgeyle ilgili bir rapor hazırlamasını istiyorsunuz. Gelen raporda, dikkatinizi ilk çekenler şunlar oluyor: Bölgedeki genç nüfus artışı, belediyenin yeni yatırımcılara sunduğu vergi teşvikleri ve son beş yılda açılan yeni konut projeleri. Bunların altını çiziyor, sunumunuza büyük puntolarla ekliyorsunuz.
  • Veri Yorumlama: Raporda, bölgedeki ana otoyol bağlantısının yetersiz olduğu, yoğun saatlerde trafiğin kilitlendiği ve mevcut altyapının ağır kamyon trafiğini kaldırmakta zorlanacağına dair bir bölüm de var. Bu veriyi şöyle yorumluyorsunuz: "Belediye nasılsa yeni yatırımlarla bu sorunu çözer. Bu, büyümenin getirdiği geçici bir sorun."
  • Veri Göz Ardı Etme: Raporda, bölgedeki nitelikli depo çalışanı havuzunun çok dar olduğuna ve işe alımların zorlu geçebileceğine dair ciddi bir uyarı bulunuyor. Bu bölümü tamamen görmezden geliyorsunuz. Hatta bir meslektaşınız bu konuyu dile getirdiğinde, "Merak etme, vereceğimiz maaşla her yerden eleman çekeriz" diyerek konuyu kapatıyorsunuz.

Sonuç olarak, sadece kendi fikrinizi destekleyen verilere dayanarak hazırladığınız parlak sunumla yönetim kurulunu ikna ediyorsunuz. Depo inşa ediliyor. Ancak operasyonlar başladığında acı gerçekler ortaya çıkıyor: Kamyonlar depoya giriş çıkışta saatlerini trafikte kaybediyor, teslimat süreleri aksıyor. Nitelikli personel bulunamadığı için yüksek bir çalışan sirkülasyonu ve verimsizlik yaşanıyor. Başlangıçta harika bir fikir gibi görünen proje, şirketin operasyonel kabusuna dönüşüyor. Sorun verilerin eksik olması değil, sizin o verilere "doğrulama gözlükleriyle" bakmanızdı.

Beynimiz Neden Kısayolları Sever?

Doğrulama yanlılığı, beynimizin tembelliğinden veya aptallığından kaynaklanmaz. Aksine, bu, bilgi bombardımanı altında ezilmemek için geliştirdiği bir enerji tasarrufu mekanizmasıdır. Her bilgiyi sıfırdan, objektif bir şekilde analiz etmek muazzam bir bilişsel yük gerektirir. Beynimiz bunun yerine, mevcut inanç kalıplarımıza uyan bilgileri hızla kabul edip, uymayanları eleyerek bir kısayol oluşturur. Bu, çoğu zaman işe yarasa da, yüksek riskli stratejik kararlarda kör noktalara neden olur. Ayrıca, inançlarımızla çelişen bilgilerle yüzleşmek, bilişsel çelişki (cognitive dissonance) denilen rahatsız edici bir duruma yol açar. Bu rahatsızlıktan kaçınmak için de çelişen bilgileri görmezden gelmeyi tercih ederiz.

Doğrulama Gözlüklerini Çıkarmak İçin Taktikler

Bu zihinsel kısayolun sizi yanlış yollara saptırmasını engellemek için bilinçli bir çaba gerekir. İşte bazı etkili taktikler:

  • Fikrinizi Aktif Olarak Çürütmeye Çalışın: Bir fikre (örneğin, yeni bir yazılım yatırımı) karar verdiğinizde, o fikrin neden harika olduğunu kanıtlamaya çalışmak yerine, tam tersini yapın. O fikrin neden korkunç bir hata olduğunu, neden başarısız olacağını gösteren tüm kanıtları bulmaya çalışın. Eğer bu "stres testinden" sonra fikriniz hala ayaktaysa, muhtemelen daha sağlam bir temele oturuyordur.
  • Farklı Perspektiflerden Ekipler Kurun: Karar alma ekibinizi, farklı departmanlardan, farklı geçmişlere ve farklı düşünce yapılarına sahip insanlardan oluşturun. Finansçının göremediğini operasyoncu, operasyoncunun göremediğini pazarlamacı görebilir. Sizinle sürekli aynı fikirde olan insanlarla çalışmak rahatlatıcı olabilir, ancak bu, doğrulama yanlılığını besleyen en tehlikeli alışkanlıktır.
  • Veriyi Körleştirin (Data Blinding): Mümkün olan durumlarda, veriyi analiz eden kişilere, verinin hangi seçeneğe ait olduğunu söylemeyin. Örneğin, üç potansiyel depo lokasyonunun operasyonel maliyet tahminlerini analiz eden ekibe, hangi tahminin hangi lokasyona ait olduğunu belirtmeden, sadece A, B ve C seçenekleri olarak sunun. Bu, analistlerin bilinçaltı önyargılarının sonuçları etkilemesini önler.
  • Karar Günlüğü Tutun: Önemli bir karar almadan önce, o anki düşüncelerinizi, beklentilerinizi ve kararınızın dayandığı temel varsayımları yazılı olarak kaydedin. Bir süre sonra (örneğin 6 ay), kararın sonuçlarını bu günceyle karşılaştırın. Hangi varsayımlarınız doğru çıktı, hangileri yanlış? Bu pratik, zamanla kendi düşünce kalıplarınız ve kör noktalarınız hakkında inanılmaz bir farkındalık kazanmanızı sağlar.

Beyaz Balina'nın Peşinde: Kaptan Ahab Sendromu ve Tek Metriğe Takıntılı Liderlik

Kaptan Ahab Sendromu: Lojistikteki Moby Dick

Herman Melville'in ölümsüz eseri Moby Dick'i hatırlayın. Kaptan Ahab, dev beyaz balina Moby Dick tarafından bir bacağını kaybettikten sonra, tüm hayatını, mürettebatını ve gemisi Pequod'u bu balinadan intikam almaya adar. Onun için artık ne kargo, ne kar, ne de mürettebatın güvenliği önemlidir. Tek bir hedef vardır: Beyaz Balina'yı avlamak. Bu takıntı, sonunda hem kendisinin hem de gemisindeki neredeyse herkesin sonu olur.

İş dünyasında ve özellikle lojistikte "Kaptan Ahab Sendromu", bir yöneticinin veya organizasyonun, genellikle tek bir metriğe (KPI) olan takıntılı bağlılığını tanımlar. Bu metrik, "Beyaz Balina" haline gelir. Onu iyileştirmek uğruna, müşteri memnuniyeti, çalışan morali, uzun vadeli strateji, inovasyon ve pazarın değişen dinamikleri gibi diğer hayati unsurlar feda edilir. Metrik iyileşiyor gibi görünürken, aslında gemi her yönden su almaktadır.

Lojistik Sahnesindeki Senaryo: "Konteyner Başına Maliyet" Takıntısı

Global bir denizyolu taşımacılığı şirketinin operasyon müdürü olduğunuzu hayal edin. Yönetim kurulu, artan rekabet nedeniyle maliyetleri düşürme baskısı kuruyor ve sizin performansınız tek bir anahtar metriğe bağlanıyor: "TEU (Twenty-foot Equivalent Unit) Başına Ortalama Maliyet". Bu metrik, sizin Beyaz Balina'nız oluyor.

Bu metriği düşürmek için bir dizi agresif karar alıyorsunuz:

  1. Daha Ucuz Rotalar: En hızlı ve en güvenilir hatlar yerine, daha uzun transit süreleri olan ama daha ucuz olan daha küçük, daha az bilinen armatörlerle çalışmaya başlıyorsunuz.
  2. Maksimum Doluluk Baskısı: Depo ve liman ekiplerine, gemilerde ve konteynerlerde boş alan bırakmamaları için yoğun bir baskı uyguluyorsunuz. Bu acele, yanlış yüklemelere, hasarlı ürünlere ve gümrükte gecikmelere yol açıyor.
  3. Teknoloji Yatırımlarını Erteleme: Müşterilere daha iyi takip imkanı sunacak veya operasyonel verimliliği artıracak yeni yazılım yatırımlarını, "maliyetleri artıracağı" gerekçesiyle erteliyorsunuz.
  4. Müşteri Hizmetlerinde Kısıntı: Sorun yaşayan müşterilere proaktif çözüm sunan deneyimli müşteri hizmetleri ekibinin bir kısmını işten çıkarıyor, kalanları ise sadece en acil durumlarla ilgilenmeleri için talimatlandırıyorsunuz.

Altı ay sonra, yönetim kuruluna sunduğunuz raporda gururla "TEU Başına Maliyet" metriğini %15 düşürdüğünüzü açıklıyorsunuz. Kağıt üzerinde bu büyük bir başarıdır. Ancak yüzeyin altında, gemi batmaktadır:

  • Müşteri Kaybı: Geciken ve hasarlı teslimatlar nedeniyle en büyük müşterilerinizden ikisi, daha pahalı ama daha güvenilir olan rakibinize geçti.
  • Çalışan Morali: Sürekli baskı altında çalışan operasyon ekibinde motivasyon dibe vurdu, en yetenekli çalışanlarınız istifa etmeye başladı.
  • Gizli Maliyetler: Yanlış yüklemelerden kaynaklanan cezalar, hasarlı ürünlerin tazminatı ve müşteri kaybının uzun vadeli finansal etkisi, TEU başına yapılan tasarrufu kat kat aştı.
  • İtibar Kaybı: Şirketinizin adı, sektörde "ucuz ama güvenilmez" olarak anılmaya başlandı.

Siz tek bir metriği avlarken, Kaptan Ahab gibi, şirketinizin ruhunu, geleceğini ve en değerli varlıklarını – müşterilerini ve çalışanlarını – feda ettiniz.

Tünel Görüşünün Psikolojisi

Bu sendrom, genellikle iyi niyetle başlar. Metrikler, performansı ölçmek ve iyileştirmek için gereklidir. Ancak sorun, "ölçülen şeyin yönetileceği" (what gets measured gets managed) ilkesinin aşırıya kaçmasıyla ortaya çıkar.

  • Hedef Tüneli (Goal Tunneling): Belirli bir hedefe aşırı odaklandığımızda, beynimiz o hedefle ilgili olmayan diğer tüm bilgileri filtrelemeye başlar. Bu, bir hedefe ulaşmak için etkili olabilir, ancak çevresel farkındalığımızı kaybetmemize neden olur.
  • Performans Baskısı: Özellikle prim veya terfi gibi ödüller tek bir metriğe bağlandığında, insanlar o metriği "oyunun kurallarına göre oynamak" yerine, sistemin açıklarından yararlanarak veya istenmeyen yan etkileri görmezden gelerek iyileştirmeye çalışabilirler.
  • Basitliğe Kaçış: Lojistik gibi karmaşık bir sistemi yönetmek zordur. Tek bir metriğe odaklanmak, bu karmaşıklığı yönetilebilir, basit bir hedefe indirger. Bu, bilişsel olarak rahatlatıcıdır ancak gerçekliğin tehlikeli bir şekilde basitleştirilmesidir.
Pusulayı Yeniden Ayarlamak: Bütünsel Bakış Açısı Kazanma Yolları

Kaptan Ahab'ın takıntılı kaderinden kaçınmak için pusulanızı yeniden ayarlamanız ve bütünsel bir bakış açısı benimsemeniz gerekir.

  • Dengeli Puan Kartı (Balanced Scorecard) Yaklaşımı: Tek bir metriğe odaklanmak yerine, birbirini dengeleyen bir metrikler sepeti kullanın. Örneğin, "Maliyet" metriğini; "Müşteri Memnuniyeti (NPS)", "Zamanında Teslimat Oranı (OTD)" ve "Çalışan Bağlılığı Skoru" gibi metriklerle birlikte değerlendirin. Bu, bir alanda kazanım elde etmek için başka bir alanda feda edilenleri görmenizi sağlar.
  • KPI'ları Çapraz Kontrol Edin: Bir metrikte görülen ani bir iyileşmeyi her zaman şüpheyle karşılayın. "TEU başına maliyet düştü, harika. Peki aynı dönemde müşteri şikayetleri ne oldu? Hasar oranlarımız nasıl değişti? Çalışan sirkülasyonu ne durumda?" sorularını sorun. Metrikler arasındaki korelasyonu anlamaya çalışın.
  • "Bu Metrik Uğruna Neyi Feda Ediyoruz?" Sorusunu Sorun: Herhangi bir maliyet düşürme veya verimlilik artırma girişiminden önce, ekibinizle birlikte şu soruyu beyin fırtınası yapın: "Bu hedefi başarmak için potansiyel olarak neleri feda ediyor olabiliriz? En kötü senaryo nedir?" Bu, olası istenmeyen sonuçları önceden tahmin etmenize ve önlem almanıza yardımcı olur.
  • Hikayeleri ve Nitel Verileri Dinleyin: Rakamlar ve panolar önemlidir, ancak her şeyi anlatmazlar. Sahadaki çalışanlarınızla, müşteri hizmetleri ekibinizle ve en önemlisi müşterilerinizle konuşun. Bir müşterinin yaşadığı tek bir kötü deneyimin hikayesi, size yeşil yanan bir KPI'dan çok daha fazlasını anlatabilir.

Kaptanın Zihni: Lojistiğin Yeni Rotası

Lojistik ve tedarik zinciri yönetimi, teknoloji, otomasyon ve veri analitiği ile baş döndürücü bir hızla gelişiyor. En gelişmiş rota optimizasyon algoritmasını, en akıllı depo yönetim sistemini (WMS) veya en kapsamlı taşıma yönetim sistemini (TMS) satın alabilirsiniz. Ancak günün sonunda, bu sistemlerin arkasındaki stratejik kararları veren, kriz anlarında dümeni elinde tutan hala insandır. Ve insan zihni, binlerce yıllık evrimin bir ürünü olarak, kendi kısayolları, önyargıları ve kör noktalarıyla birlikte gelir.

Gördüğümüz gibi, Batık Maliyet Yanılgısı bizi kötü yatırımlara para akıtmaya devam etmeye zorlayabilir. Doğrulama Yanlılığı, duymak istediğimiz gerçeklerden bir kale inşa edip, acı ama gerekli gerçekleri dışarıda bırakmamıza neden olabilir. Kaptan Ahab Sendromu ise bizi tek bir hedefin peşinde, şirket gemimizi kayalara sürüklemeye itebilir.

Bu zihinsel tuzaklardan tamamen arınmak mümkün olmayabilir. Ancak onları tanımak, nasıl çalıştıklarını anlamak ve onlara karşı savunma mekanizmaları geliştirmek, bir lider olarak yapabileceğiniz en karlı yatırımdır. Gerçekten usta bir lojistik yöneticisi, sadece pazarın ve operasyonların haritasını değil, aynı zamanda kendi zihninin haritasını da okuyabilen kişidir.

Unutmayın, bir sonraki milyon dolarlık kararınızı verirken, en büyük risk faktörü tablolarda veya grafiklerde değil, aynada size bakıyor olabilir.

Yorumlar

Daha yeni Daha eski